29 Ekim 2010 Cuma

Ödüllü Ben : Herşeyiyle Blogger , Öz Blogger, Has Blogger :)

Artık Öz Bloggerım ben,bi ödülüm eksikti çok şükür oda oldu,tutmayın artık beni (ne için tutmuyosanız:)
Gerçek hayatta bi ödülüm olmadı hiç bari sanal hayatta olsun napalım.
Kimmi beni ödüllendirmişş,pek sevgili komşularım,sık sık okuduklarımdan
Saolun kızlar yazılarınızı ve sizleri seviyorum.
Kurallar gereği 15 kişiyide benim ödüllendirmem gerekiyormuş
Bu seferde ben tembellik edip bu postu okuyan herkese yolluyorum bu Ödülü.
Pazar günü bazı İşlerimi halletmek için Ankara da olcam,Ankaralı yada Ankarada yaşayan bloggerlar
hava koşullarını söyleyin bana,çok mu soğuk,çok mu yağmurlu Ankarada hava ? Sıcak bi yerden geliyorum Ankara'ya
söyleyin bana,çok mu kalın kıyafetler getirmeliyim yanımda.
Blogumla fazla ilgilenemiyorum farkındayım,ama nedenleri bilseniz anlayışla karşılardınız beni.Az kaldı yakın bi zamanda anlatıcam Herseyi.
İyki varsınız,yazılarınızla,gülüyor,bazen ağlıyor,bazen kızıyor,çoğu zaman bişeyler öğreniyorum ve beni duygudan duyguya,mooddan mooda sokan bloglarınızı ve sizleri seviyorum...
DOZ

28 Ekim 2010 Perşembe

Babasının Kızı BEN : Ay Lav Yu ...

Bi Pazar günüydü , Ben yazlıkta uzanmış pazar gazetemi okuyordum,sayfaları çevirirken bi haberdim 15 dakika sonra okuyacağım yazı ile dağılacağımdan.
Beni darma duman eden yazıyı yazan Elif Şafaktı.Sanki aydınlanmıştım o yazıdan sonra,evet babamla hep iyi ilişkilerim olmuştu,onunla yaptığım şeyleri hep sevmiştim ama hiç düşünmemiştim , netleştirmemiştim ilişkimizi kafamda.O yazı flu olan baba kız ilişkimizi netleştirdi sanki , onun bendeki altı tekerlekli sandığım yerini kalın çivilerle sabitledi. Ve bu anlarda babam yine uzaklarda,başka bir Ülkedeydi.
Okuduktan sonra ne mi yaptım,önce bi salya sümük ağladım.Sonra telefonuma sarılıp onu aradım,okuduğum şeyden bahsettim ve tam yazının noktalandığı yerde zaten bildiğim sevgimin boyutlarının büyüklüğünü anladığımdan bahsettim ona.
'Seni Çok Seviyorum Baba 'dedim,iyki benim babamsın.
Konuşamadı,bilirim onun o titreyen sesinin anlamını,dayanamadı kapattı telefonu.
Sonra o yazıyı mail attım ona,ve altına küçük bi mektup yazdım.
İşte O yazı ve benim babama Mektubum ...

Elif Şafak

esafak@htgazete.com.tr

Baba ben eşcinselim...

02 Ağustos 2010 Pazartesi, 04:11:04

Baba oğlunun belli bir şekilde yetişmesini istiyor. Kendi olmak istediği gibi bir adam yapmaya çalışıyor onu. Olamadığı adam. Hangi bölümde okuyacağını, kimlerle arkadaşlık etmesi gerektiğini, boş zamanlarda ne yapacağını sadece bilmek değil, belirlemek de istiyor. Halbuki oğlan artık olmuş bir delikanlı. Ve bir isyan bayrağı asmış güvertesine. Gidiyor pupa yelken, açık denizlere. Kendi denizine...
Babalık tek bir günde edinilen bir paye değil. İnsanın bebeği olur olmaz kazandığı bir unvan değil. Baba olmak, öğrenmesi belki de bir ömür boyu süren bir hayat dersi aslında; yürümekle aşınmayan hem engebeli hem dallı budaklı bir uzun yol. Ne dönemeçlerden geçiyor insan yol boyunca. Ne dağlar tepeler aşıyor farkında bile olmadan. Nerelerde tökezleyip düşüveriyor yere, dizini incitme pahasına, sonra kalkıp ayağa, yola devam ediyor. Azimle, olgunlukla...
  Babalık, annelikten daha geç başlıyor. Anne, daha henüz karnındayken hissediyor bebeği, sevmeye başlıyor. Hatta daha rahme bile düşmeden, bebeğin fikrini, idealini, soyut halini seviyor belki de. Günbegün büyüyor sevgisi. Cisimleşiyor, kristalleşiyor. Annelik de bir nevi öğrencilik ama mayası ve kimyası itibarıyla babalığınkinden çok farklı. Baba olmak bebek doğduktan sonra başlıyor, önce değil. Göz teması lazım muhakkak. Ama o da yeterli değil. Ne zamanki bebek dilleniyor, ayaklanıyor, bebeklikten çıkıp çocuk oluyor, baba daha iyi iletişim kurmaya başlıyor.
BABANIN OLAMADIĞI ADAM
Geçiyor yıllar. Buluğ çağı geldiğinde baba ilk büyük sınavını veriyor. Oğlan çocuğunun babaya karşı açtığı ilk büyük savaş bu dönemde yaşanıyor. Daha önce su yüzüne çıkan küçük küçük sürtüşmeler ve babaya duyulan o büyük hayranlık bir kenara, şimdi oğlan çocuğu ilk defa bir varoluşsal kopuş yaşıyor. Şöyle bir sallanıyor babanın kayığı. Ama ardından yeniden dengesini buluyor. Baba oğlunun belli bir şekilde yetişmesini istiyor. Kendi olmak istediği gibi bir adam yapmaya çalışıyor onu. Olamadığı adam. Hangi bölümde okuyacağını, kimlerle arkadaşlık etmesi gerektiğini, boş zamanlarda ne yapacağını sadece bilmek değil, belirlemek de istiyor. Halbuki oğlan artık olmuş bir delikanlı. Ve bir isyan bayrağı asmış güvertesine. Gidiyor pupa yelken, açık denizlere. Kendi denizine...
  Üniversite yıllarında araları biraz açılıyor ister istemez. Oğlan başka bir şehire gidiyor okumaya. Baba, o sene ilk defa hızla yaşlanıyor. Bilmezdi oğluna bu kadar düşkün olduğunu, onu evden uğurlayana kadar. Bir boşluk hissiyle uyanıyor sabahları. Geceleri yüreğinde bir sıkışma. Halbuki duygusal bir adam değildir. Ya da öyle zannederdi bunca senedir. “Hanım ne yapar ne eder bu oğlan oralarda?” diye soruyor zaman zaman. Cevabını beklemediği bir soru bu aslında. Cevaplanması gerekmeyen sorulardan, sırf sorulmuş olması önemli.
  Arada bazı derslerde yaşanan birkaç aksama sayılmazsa eğer, oğlan iyi bir ortalamayla bitiriyor üniversiteyi. Mezuniyet töreninde anne ve babası gururla gülümsüyor. Çok resim çekiyorlar o gün. Oğlan arkadaşlarını ailesine tanıştırıyor. Anne memnun, baba memnun. Yalnız o zamana kadar akla gelmeyen bir düşünce başlıyor babanın içini kemirmeye. Oğlunun hiç kız arkadaşı yok. Var da yok gibi. Halbuki bunca sene aman yanlış kıza âşık olur, yoldan çıkar diye endişe eden kendisiydi. Oğlunun hemen hemen hiçbir zaman karşı cinsle yakınlaşmamasını isteyen de gene kendisiydi. Ama madem ki okul bitti, üniversite geride kaldı şimdi birdenbire algıları değişti. Artık istiyor ki oğlunun yanında iyi bir kız arkadaş olsun, hani şöyle mazbut bir aileden mütevazı güvenilir bir kız.
  Zaman hızla geçiyor. Oğlan iş hayatına atılmış. Tam bir işkolik. Deli gibi çalışıyor. Babanın kendini en aciz hissettiği dönem başlıyor. Öyle bir hayat kurdu ki oğlu kendisine, değil müdahale etmek kurallarını anlayamıyor, köşelerini kavrayamıyor. İlk defa kendi kendisine sormaya başlıyor. Nasıl bir insan acaba oğlu? Nasıl biri? Ve baba, ancak o zaman anlıyor ki aslında kendi oğlunu ne kadar az tanıyor. Neler okuyor, neler izliyor, bilgisayar karşısında kimlerle yazışıyor... Hiçbir şey bilmiyor ki. Oğlu bir muamma. Üniversitenin ilk yıllarında oturup konuşurlardı. Okudukları kitapları paylaşırlardı, farklı farklı görüşlerden filozofları sevmekle beraber, gene de bir ortak zemin vardı. Ama şimdi o da kalmadı sanki. Baba ilk defa oğlunu daha yakından tanıma gereği duyuyor.
  Daha çok telefon açıyor. Sabah akşam olmadık saatlerde cepten yakalıyor. Oğlan babasının bu ani ilgisi karşısında evvela biraz bocalıyor. “Bugün ne yaptın?” diye soruyor babası. Halbuki oğlan gelmiş artık otuz iki yaşına. Çocuk değil ki hesap versin. Hem neyi ne kadar anlatabilir ki? Tuhaftır, başka ailelerde anneler baskı kurar “Oğlum hadi evlen torun ver bize” diye. Burada anne bu tür talepleri tekrarlıyor ama esas babaya bir haller oldu. Bilmek istiyor. Oğlunun hayatında olmak istiyor. Bir an evvel evlenmesi bile sanki o kadar önemli değil.
Oğlan bunu babasının ölüm korkusuna bağlıyor. Zaman zaman gittiği terapistine anlatıyor. “Babam çok değişti, sabah akşam yokluyor beni. Aramadığımda hep sitem ediyor. Çocuk gibi oldu.”
Terapist soruyor. “Belki seni daha iyi tanımak istiyordur.”
Acıyla gülümsüyor o zaman genç adam. “Tanımak istemek demek yüreğini önyargısızca o insana açmak demek. Yoksa bunun adı görmek istediğini görmektir. Babamın beni hakikaten tanımak istediğini hiç sanmam.”
Kapanmayan bir gedik var baba oğul arasında. Ne zaman böyle oldu, açıldı bu mesafe? Ve neden şimdi bir köprü kuramıyorlar bu boşluğun üstüne?
Otuz altı yaşında genç adam. Babasının karşısına çıkmaya cesaret ediyor hayatında ilk defa. Ona açacak kendini. Saklamayacak. “Baba,” diyor “Sana bir şey söylemem lazım. Seni üzmekten, vereceğin tepkiden çekindiğim için bunca zaman kendime sakladım. Ama artık böyle saklanarak yaşamak istemiyorum. Beni olduğum gibi görmeni istiyorum. Beni bu şekilde sevebilecek misin baba, merak ediyorum. Çünkü ben seni olduğun gibi seviyorum.”
BABA VAR SADECE İSMİ BABA
Yaşlı adam bakıyor oğluna. Yüzünde endişeli bir bekleyiş. Duymak istediğinden emin değil. Ama susturmaya, durdurmaya da gücü yok.
 “Baba ben eşcinselim....”
  Babalık tek bir günde edinilen bir paye değil. Öğrenmesi bir ömür süren bir hayat dersi aslında. Ve bir erkeğin babalık sınavında ne not alacağı bu tür duygusal dönemeçlerde çıkıyor ortaya.
  Baba var sadece ismi baba. Bir gölgeden ibaret. Baba var otoriteyi ve saygı görmeyi her şeyden fazla seviyor. Güce tapıyor. Baba var oğluyla beraber yürüyor hayatın patikalarında; değişmeyi, dönüşmeyi biliyor, su gibi akışkan, yüreği arz kadar geniş. Baba var oğlunu eşcinsel olduğu için bir kalemde evlatlıktan reddediyor. Ve etrafın ne dediğini, nasıl dedikodu yağacağını her şeyden fazla önemsiyor. Baba var evladının mutluluğunu her şeyden üstün görerek ve onu iyi bir insan olarak yetiştirmeyi önemseyerek yüreğinin kapılarını hayatın nice rüzgârına açık tutuyor...
 Baba var hiç sevmemiş aslında. Baba var yüreği uçsuz bucaksız bir derya.
                                               x                   x                          x
Burda olayy karşındakini herseyiyle sevebilmek,
sen bana bunu hissettirdin her zaman,dediğim gibi
insan her görevi en iyi yapamaz en iyi yönetici,
en iyi arkadaş,en iyi eş,yada en iyi kardeş olamaz belki
ama içlerinden birinde mutlaka en iyidir SEN BENİM TANIDIĞIM
EN İYİ BABASIN :) çünkü beni olduğum gibi sadece CRN
olduğum için sevdiğini biliyorum bunu bana hep hissettirdinn
sözlerin değil,davranışların önemli olduğunu öğrendim senden
biliorumki eşcinsel olsaydımda(değilim korkma:),yada bigün katil
olsamda(olmicam ,SÖZ:)sana bunu gönül rahatlığı ile anlatırdım,
çünkü biliyorum sen beni yargılamadan sadece ben olduğum için seviyosun.
SENİ SEVİYORUM HEMDE HİÇ YARGILAMADAN  :)

KIZIN

26 Ekim 2010 Salı

Yazlıkçı BEN : Keşke yazlıktamı olsaydım ?

Yoğun günlerdeyim ve sakin bomboş günlerimi özledim.
Çeşmeyi özledim,sahilde yürümeyi,alaçatının kalabalığını ve büyülü  atmosferini.
Şimdi yazlıkta olmak isterdim.Terasta kahve ve nargile içerek denizi izlemek.
Yokuşunu bile özledim evimin,nefret ederdim oysaki.
Fotoğraflarına baktım odamın,terasın,marinanın.
Hadi sizde bakın...
Marinada Gün batmış...
Gözü yollarda dozi,sevgilisini bekliyor.Bu yaz 3 kez kaçtı evden,öldürdü bizi korkudan,birinde biz bulduk,diğer ikisinde ,gezip gezip,marina yapıp, 1 saat sonra evine geldi beyimiz :)
Lacivert,kırmızı ve beyaz sizce kimin fikriydi :) ?
Masa örtüsü : Alaçatı pazarı 10 tl.
Duvar saati: K'lock 65 tl.El yapımı harika saatler satıyorlar bende netten sipariş vermiştim
Merak edenler buraya bi tık
Duvardaki lacivert kuş motifli mumluk : Paşabahçeden almıştım sanırım 40 tl'ydi .ama rengi sizi yanıltmasın
ben laciverte boyadım,evin konseptine uygun olsun diye,orjinali siyah.
Masadaki HOT çaydanlık altlığı ve peçetelik Mudo Concept fiyat hatırlamıyorum.
Burda mutfak biraz derli toplu,aşağıda mutfağın çalışılmış halini göreceksiniz ama ben yapmadım
:) annem yaptı ve bana da toplamak düştü...
Tabiki Babannem ve Dedemin resimleri,çerçeveleri ben boyadım,resimleri,ahşap boyamada transfer yöntemiyle annem yaptı.
Buda evimizin en sevdiğim köşesi,kahve ve nargile içmek süperdir burda...
Elvada Çeşme,tekrar ne zaman görüşürüz inan hiç bilmiyorum...




24 Ekim 2010 Pazar

Mim'li BEN : Çantamdaki 5 şey...

Melly Melly Melly :) mimlemişş beni ,teşekkürler melly...
Mim konumuz çantamızdaki 5 önemli şey,genelde herkesin aynı olan bi kaç parça eşyası vardır,bu nedenle
pek yaratıcı olmayacak ama ben cüzdan telefon yazmicam bunlar zaten hepimizin olmazsa olmazları.

NAMBIR VAN : Bu aralar yoğun bi dönemdeyim,unutmamam ve gün içinde halletmem gereken pek çok şey ve uğramam gereken pek çok yer olduğu için küçü siyah not defterimi ayırmıyorum yanımdan yani çantamdan.

NAMBIR TU : Rayban-Wayfarer güneş gözlüğüm nereye gitsem benimle,çantamda hazır her an bekliyor,gözlerimi güneşten korumayı.

NAMBIR TIRİ:  Blistex dudak koruyucum,hep çantamda ben yanımda makyaj malzemesi taşımayanlardanım,evden çıkmadan yaparım azıcık makyaj,kalırsa kalır kalmazsa keyfi bilir :) ama bu blistex mucize bişey kızlar eczanelerde satılıyor,şiddetle tavsiye ediyorum dolgun gösteriyor dudaklarınızı...

NAMBIR FOR : Elma aromalı sakız,gün içinde çiğnerim sakız ve elma aroması herşeyde (nargile,şeker,çay)
olduğu gibi sakızdada favorim.mutlu ediyor beni.

NAMBIR FAYF : Agent Provacateur parfümüm,güzel kokular beni hayata bağlayan,mutluluk ve heycan veren şeylerden,koku beni bi yerlere götürür bişeyler hatırlatır,peşine takıp gezdirir beni,seviyorum parfüm giymeyi...

Evet çantamda bunlar var işte ben kimin çantasını merak ediyor ve MİM liyorum;

Üsturupsuz yazar
Dünya sana güzel kelebek
Enn Moda

22 Ekim 2010 Cuma

Anne Ben : Bazen yeni Ben'ler doğururum...

Çok rahat bi insandım hep,dert etmeyi sevmedim hiç kendime bişeyi.
Olmadı mı sorunlarım ? walla dönem dönem en sağlam sorunlara sahip olduğumu fark ettiğim günlerimde oldu.
Işığı görebilecekmiyim,önümü görebilecekmiyim acaba diye kaç kez düşündüm sayısını hatırlamıyorum
Bir kaç kez itina ile inşa ettiğim  'Güven Kalem' yerle bir oldu insanlara karşı,Saftım çünkü,beceremezdim yalan söylemeyi zaten vücut dilim bağırır 'Ben yalan söylüyorum' diye,çocuk bile anlar da 'hadi lenn kandırma beni der'
Herkesi de BEN gibi sanmada üstüme yoktur,inanırım ağızdan çıkan laflara,irdelemem,altında bişey aramam,üstelemem  hiçbişeyi .Bu özelliklerim yüzünden sayısız hayal kırıklıklığına gebe kaldımda , pek sancılı,zor doğumlar gerçekleştirdim ,yeni BEN'ler doğdu o Hayal kırıklıklarımdan, hepsinide sevdim ,evet o Benler birsürü yeni ders yüzünden belki daha akıllı,daha tedbirli daha duygu yoksunu mantık delisiydi , ama
o BEN 'ler hala inanıyor tüm insanların ağızlarından çıkana,hala yargılamadan seviyor onları, unutuyor edindiği dersleri,nasılda çabuk unutuyor yaşadığı kötü şeyleri bu Benler,nerde saklıyor bazen o acıları merak ederim.
Yaşadığım acı deneyimleri seviyorum zira,yıkıntılardan sonra inşa ettiğim daha sağlam kalelerim var benim,hemen sıvamam kolları yeni bir kale inşa etmek için,yıkıntılarda dolanırım önce biraz,bakarım sağa sola,kayıplarıma,elimde kalanlara,otururum o moloz yığınında,düşünürüm ,yeni ve daha sağlam kalemi nasıl ve ne üzerine inşa ediceğimi düşünürüm, yıkılmış kalelerden öğrendim hep yaptığım hataları ben,bazen birileri yıktı,bazen ben yıktım ama hep daha iyisini yaptım ve hiç korkmadım.
İyi niyete inandım ben,bencil olmamaya ve kendim için istediklerimi başkaları için de isteyebilecek kadar büyük bi kalbin olmasına.Bunlar olunca birgün hak ettiğime inandığım şeylerin benim olacağına inandım.Hakkıma razı oldum hep,neden ben ? demedim,durup düşündüm kötü şeyler yaşadığımda nerde hata yaptığımı ve inannın çoğu benim hatamdı,yaşanacak kötü şeyler yaşanmadan önce bir sürü sinyal verir size ve emin olun en aptalımızın bile anlayacağı türden sinyallerdir bunlar ,sadece bir çoğumuz görmek istemeyiz, işte bende onlardandım,kör olmayı tercih ediyordum böyle zamanlarda .
Şimdiyse yeni bir dönem ve yeni deneyimlerin kuluçkasına yatmışım, altımdan ne çıkıcak bilmiyorum.
Ama iyi şeylerin olmasını umut ediyorum,olmazsa ne mi olur ? yeni bi yıkıntıda yine yeniden biraz dolaşır elimdekilere bakar sonra yeniden sıvarım kolları bu sefer En büyük ve en ihtişamlı yeni KALE'm için...

19 Ekim 2010 Salı

Mim'li BEN : İstatistikler TOP 5

Benim Mavi Kumbaram Beni MİMlemiş,teşekkürler mavi kumbaram.
Konu istatistiklerime göre en çok okunan ilk 5 yazım,

1. Üretici ve yaratıcı BEN : Memleket evim...
Bu yazımda kendi evimin resimlerini paylaşmıştım sizinle,ve dekor sürecinde yaptıklarımı,yaşadıklarımı

 2.Üretici ve yaratıcı BEN : Memleket evim (devam)
 Bu yazımda da memleket evimden karelerle devam etmiştim sizle paylaşıma.

3.Yaratıcı BEN : Neydiler ne oldular.
Bu yazım,çeşmedeki yazlık evimizde yaptığım ufak yaratıcı dokunuşlardan ve onların resimlerinden oluşuyor.

4.Odam ve BEN : DİS-Gothic...
Odamın adı disgothic :) diskotek ve gothic kelimelerini karıştırdım ve buldum bu ismi ,disko topum ve cadılı,canavarlı aksesuarlarımla bu isim tamda benim odama göre.

5.Kendinden Kaçak BEN : Yatak ve BEN ...
Yatağım ve benim aradamki duygusal ilşkiden bahseden bir yazı...

En çok dekorasyon yazılarımla ilgilendiğinizide görmüş ve cümle aleme göstermiş olduk böylece...
Mimlerimki;

Medanşeri ve Enn Moda...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Hayal eden BEN : Hayalimdeki Dekorlar...

İnsanın evinin ve giyiminin o insanı yansıtması gerektiğine inandım hep, bu nedenle önemli oldular benim için, giyinmek ve ev dekor etmekk,beni ve içimden o dönemde geçenleri yansıtıyor çünkü kıyafetler ve ev eşyaları.
Bugün sizlerle bayıldığım bi kaç dekorasyon örneğini paylaşıcam.
Böyle bir koltuğum ve böyle bir halım olsa mesela,
Yada böyle mavi bir koltuğum,
Böyle bir sarı koltuğumda olabilir,ama bundan önce aşağıdaki gibi garip ve renkli bir evim olsa :)

Bu değişik design'a hasta oldum...

Yukardaki banyolardan herhangi biri benim banyom olsun mesela,hepsine bayılıyorum...
Böyle renkli bir oturma odam olsun,
Böyle bir masam  olsun,
Bu sandalye,sehba,ve arkadaki pembe dolapda benim olsa yok demem,
Yukardaki mutfaklar gibi mutfağım olsun,
Böyle bir salonum olsun,
Böyle bir yemek odam olabilir,bence sorun yok :)
Böyle pembe bir çalışma masam olsun mesela,Güzel yazılar yazayım üzerinde,
Böyle bir çamaşır makinam olsun,
Böyle boynuzlu bir duvar süsüm,
Böyle bir tablom olsunn duvarımda
Böyle şamdanlarım :)
Bu tuvalet fırçasındanda istiyorum ben

Böyle bir bahçemde olsun,
Bende böyle sofralar hazırlayım misafirlerime.
AMİN . . .







15 Ekim 2010 Cuma

Düşünen Ben : Ayrılmak . . .

Ayrılmak,
Bi kadın için hiç kolay bi karar değildir,bi kadın size ayrılmak istediğini söylerse,bu kararla ilgili en az 3 ay bilemedin  1 ay (ki bunlar minimum süreler) düşünmüş beklemiştir.
Bu bekleyiş,bişeyler değişirmi,acaba ilişkimi kurtara bilirimiyim acaba beni anlarmı bekleyişleridir.
İlişkiyi bi odaysa eğer kadın bu odanın kapısından çıkmamak için çok direnir , uzun uzun bakar kapıya, kapının koluna,oysa erkek öylemidir,sık sık çıkar odadan bi dolanır gelir dışarlarda,kadın odadadır hala,kolay değildir onun için kapının dışındaki yeni dünya.Bekler,sabreder,umut eder...
Ve son damladır kadının kapı koluna uzanmasını sağlayan,o son minik,saçma damla yardım eder bu kararın alınmasına.
Bi kadın çıkarsa kapıdan,yoktur artık geri dönüşü, çünkü o kapıdan çıkılana kadar düşünülecek herşey düşünülmüş,denenecek her yol denenmiştir.
Bir kadın çıktıysa sizle paylaştığı o odadan ,sevginizde azalır içinde günden güne,acısını çeker,öder bedelini,ama yinede gider.
Ve çokda uzun olmayan bi süre sonra artık sadece silik bir anısınızdır onun için.Kadınlar kolay unutur,unutmayan kadın zaten yanınızda olur,unutamıyorsa devam edemez çünkü normal hayatına.
Ama bilinki siz olmadan da yaşıyorsa,artık umrunda bile değilsinizdir. . .
Siz onu odadayken umursamadınız ama artık umursanmama sırası sizdedir . . .

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails